“Gıda hilesi” kavramı sadece Türkiye'ye özgü bir sorun değildir aslında. Tüm dünyanın başını ağrıtan küresel ölçekte bir sorundur. Altında yatan nedenler üreticinin bilinçsizliği mi bilgisizliği mi art niyeti mi yoksa gördüğümüz koca bir cahil cesaretimi orası bilinmez; ancak Dünya Tüketici Örgütüne (WCO) göre bu yolla ortaya çıkan kayıp 50 milyar doların üzerine çıkmış durumda.
Gıdada hile, “haksız kazanç elde etmek için kasıtlı veya kasıtsız illegal işlemler, yanıltıcı etiketleme uygulamaları gibi uygunsuzluklardır” diye tanımlanabilir. Oysa hile yapılırken harcanan temiz su kaynakları ve enerji, ortaya çıkardığı sağlık sorunları ve yarattığı ekonomik kayıp durumun ne kadar kapsamlı ele alınması gerektiğinin göstergesidir. Tüketici güven endeksi oranının azalması ve oluşan gıda korkusu da cabası…
Gıda güvenliği hepimizin
sorumluluğu
Gıda kontrolü bir kamu görevidir. Denetim konusunda tek yetkili kurum Tarım ve Orman Bakanlığıdır; ancak üreticilere, tüketicilere, STK’lara ve medyaya da sorumluluk düşmektedir. Yan gıdada hilenin azaltılması yalnızca kamu kurumlarının görevi değildir. Denetimler sonucu belirlenen uygusuzluklar sonucu hazırlanan ifşa listelerinde yer alan firmaların sahipleri sorunun kendilerinden değil tedarikçi firmadan kaynaklandığını söylese de üretici firmaların tedarikçilerden aldıkları ürünlerin hileli olup olmadığını belirlemek için girdi kontrolü yapma sorumluluğu bulunmaktadır. Ayrıca, tüketicilerin, gıda hileleri ve tespit yöntemleri konusunda sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve meslek odaları tarafından bilgilendirilmesi gerekmektedir. Firmaların yapması gereken ise, gıda ve bileşen bazında kendi zaaflarının analizlerini yapmak; hileye karşı zayıf yönlerini, belirlemek ve risklerin azaltılması için bir yöntem izlemektir.
Dünyada ve Türkiye’de
en çok hangi gıdalarda hileye rastlandı?
Tüketici güven endeksindeki payı nedeniyle hileli ürünlerin oranı oldukça önemlidir. Hile yapılan gıdaların ortak özelliği ise, ekonomik değeri yüksek ve çok talep gören gıdalar olmasıdır. Dünya ölçeğinde hileli gıda oranı yüzde 7 ila 10 arasında değişiyor. Avrupa’da ise gıda hilesi en önemli ilk 5 problemden biri sayılıyor. Küresel yayınlardan elde edilen verilere göre, gıda hileleri en çok zeytinyağı (%16), süt (%14), bal (%7) ve portakal suyu (%4) gibi ürünlerde yapılıyor. Peki, biz de durum nasıl dersiniz! Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2012 yılından itibaren yayınladığı ifşa listelerine baktığımızda taklit ve tağşişin Türkiye’de de önemli bir problem olduğunu görüyoruz. Türkiye’de en çok hile yapılan gıda kategorileri sırasıyla şöyle; süt ve süt ürünleri (peynir, yoğurt vb. -%38), et ve et ürünleri (salam, sucuk vb. %22), ile sıvı yağ (özellikle zeytinyağı - %12), gıda takviyeleri (%11) ve bal (%10) ve diğerleri. Hilelerin ortaya çıkma olasılığının düşük olduğu düşünülünce gıda hilekârlarının bu konuda daha da cüretkâr davrandığını görüyoruz.
Türkiye’de denetim
sıklığı ne durumda
Hilekârlar için hileyi cazip kılan şey elde edeceği haksız kazanç miktarıdır. Hileli gıdaların ortaya çıkarılması olasılığının az olması, analiz yetersizliği ve cezaların caydırıcılığının az olması gibi faktörler hilekârların bu konudaki sorumsuzluklarının en temel sebepleridir. Yakalanma olasılığı yüksekse, kanıtlama yöntemi varsa ve uygulanan ceza caydırıcı ise hile artık ekonomik değildir. Bunlara, her gıdanın yeterince bulunduğu ve kolayca ulaşıldığı piyasa koşulunun da eklenmesi gerekiyor. Yakalanma olasılığının artırılması, doğrudan kontrol sıklığı ile ilgilidir. Türkiye’de “kayıt ve onay” kapsamında toplam 693 bin 469 gıda işletmesi bulunmaktadır. Gerçekleştirilen denetim sayısı ise 2019 yılı verilerine göre sadece 1215.996 adettir.
Taklit, tağşiş ve
diğer suç türleri
Bakanlık tarafından 2012 yılından beri halka arz edilen ifşa listelerinde etten peynire, baldan baharata kadar halkımızın her gün tükettiği pek çok farklı ürün grubunda uygunsuzluk yapan firmalara rastlar olduk. Bu konu yüzyıllar öncesine dayanan ve güncelliğini her zaman koruyan bir konudur. Tüketici güven endeksinde hileler, “taklit, tağşiş ve ikisinin dışına çıkan kasıt içeren suçlar” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk Dil Kurumuna (TDK) göre, tağşiş kelimesi; “katıştırma” demek olsa da uygulamadaki en anlaşılır anlatımı ise, “bir gıdanın saflığını bozma eylemi” olarak tarif edilebilir. Taklit ise, gıdanın taşımadığı bir özelliği varmış gibi üretip piyasaya sürmektir. Öte yandan, etiket yönetmeliğine uygun etiketlenmemiş gıdalar da uygunsuz durumlar teşkil eder. Etiketlerin gıda ürünlerinin bileşenine, miktarına, kökenine vb. uygun olması gerekir ve buna aykırı durumlar yanıltıcı etiketleme olarak kabul edilir.
Gıda hileleri, haksız kazanç elde etmenin yanında insan sağlığı açısından da oldukça risklidir. Türkiye’deki son ifşa listelerinde göze çarpan sildenafil, sibutramin, tadalafil vb ilaç etken maddelerinin gıdalara eklenmesi “kasıtlı gıda suçları” olarak tanımlanabilir. Bu yüz kızartıcı gıda suçları “insan canına kast eden suçlar” başlığı altında değerlendirilmelidir. “Europol” ya da uzun adıyla ”European Union Agency for Law Enforcement Cooperation”, Avrupa Birliği bünyesinde oluşturulan uluslararası bir polis teşkilatıdır. Europol’un yaptığı bir araştırmada, gıda hilelerinin %27’si yanıltıcı bilgi, %22’si de gıda güvenliği ve sağlık kaynaklı olduğu tespit edilmiştir.
Ancak günümüzde gıda hileleri sadece taklit ve tağşiş ile sınırlı kalmıyor ne yazık ki… Etiketleme yönetmeliğinde yapılan son düzenlemeler, gıdanın doğası, kimliği, özellikleri, bileşimi, miktarı, dayanıklılığı, menşei veya kökeni, imalat veya üretim metodu gibi başlıca niteliklerinin yanıltıcı olmasını yasaklamaktadır. Ancak hileler, bu bilgilerde de yapılabilmektedir.
Medyada yer alan ifşa listeleri ve gıda hileleri haberleri ilgili ürününün tüm sektörüne zarar veriyor. Eğer bir gazetede, “A markasının ürettiği sucukta domuz eti olduğu” şeklinde bir haber yer alıyorsa sucukların tümünden kuşku duyuluyor. Veya bir televizyon haberinde “B markanın ürettiği zeytinyağında farklı bitkisel yağ karışımı olduğu” şeklinde bir haber yer alıyorsa her marka zeytinyağına kuşku ile bakılıyor.
Bu durum dürüst üreticiler için de büyük bir haksızlıktır. Bu durumda dürüst üreticilerin de hile yapan üreticilere kayıtsız kalmaması; o kişileri bu işten men etmek adına yapılacak faaliyetlerde örgütlü hareket etmesi; bakanlık denetimlerinin de gücünü arttırması gerekmektedir. Kısa adı “Gıda Kanunu” olan 5996 sayılı kanun, hileli gıda ürünleri üreten firmalara verilen idari para cezalarını en yüksek 27 bin 877 TL, en düşük 2 bin 781 TL arasında değişen miktarlarda belirlemiştir. Kanıtlanan hileye uygulanan cezanın caydırıcılığı oldukça kritik bir faktördür. Ceza caydırıcı değilse hilecinin yaptığı yanına kâr kalacak ve hile için fırsat kollayacaktır. Türkiye’de gıda hilesine karşı uygulanan para cezalarının her yıl enflasyon oranında, Kabahatlar Kanununa göre güncellenmesi olumludur; fakat bazı cezaların caydırıcı olması adına belki de zamanla idari para cezaların firmaların cirosu ile orantılı olarak uygulanması yoluna da başvurulabilir.
Tüm bu bilgileri üst üste koyduğumuzda şu ortaya çıkıyor; gıda hilesi ekonomik ve ahlaki bir kayıptır. Sorumsuzluktur, ahlaksızlıktır, insan canına kast etmektir…