Blockchain ve Gıda Güvenliği






Günümüzde, dünyadaki en önemli sorunlardan bir tanesi gıda güvenliği ve gıda tağşişinin önüne geçmektir. Blok zincir teknolojisi, verilerin şeffaf ve değiştirilemez olması, korsan saldırısı gibi dış etkenlerden etkilenmemesi gibi nedenlerden dolayı son yıllarda tüm dünyada üzerinde durulan güncel teknolojik bir konudur. Ağırlıklı olarak finans sektöründe uygulamaları bulunan blok zinciri gıda güvenliği ve takibi amacıyla da kullanılabilmektedir. Blok zincir teknolojisi ile bir tarımsal ürünün üretiminden tüketiciye ve pazarlamaya kadar olan her aşaması sanal ve şeffaf bir şekilde kriptolu olarak takip edilebilmekte, hatta yüksek güvenlikli olarak ödeme de yapılabilmektedir. Bu çalışmada, blok zinciri kavramı açıklanmaya çalışılmış ayrıca gıda güvenliğinde blok zinciri teknolojisi, gıda ve tarım sektöründeki güncel eğilimler, blok zinciri ile ilgili çalışmalar, mimarisi ve patent durumları incelenmiştir. Yapılan çalışmada blok zincir geliştirme platformları genel olarak ücretsiz ulaşılabilen JavaScript, C++, Solidity ve Simplicity gibi programlama dillerinin yoğun olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Yine yapılan araştırmada blok zincir teknolojisi ile bağlı olan birçok mobil ve veri madenciliğinde kullanılan blok zincir teknolojisini destekleyici programlar hakkında da bilgiler verilmiştir. Sonuçta, blok zincir teknolojisinin tarımsal ürünler için kullanımının üretici, tüketici hem de aracılar için çok faydalı olacağı bulgularına ulaşılmıştır.



1. GIDA VE TARIM SEKTÖRÜNDEKİ GÜNCEL EĞİLİMLER

Dünya nüfusunun 2050 yılına kadar yaklaşık 10 milyara çıkması ve bu nüfusun tarımsal ürün talebinin, 2013'e kıyasla 

yüzde 50 oranında artırması beklenmektedir (FAO, 2017). Toplam üretim ve istihdamda tarımın payındaki düşüş, farklı 

hızlarda gerçekleşmekte ve bölgeler arasında farklı zorluklar yaratmaktadır. Her ne kadar tarımsal yatırımlar ve teknolojik 

yenilikler verimliliği artırıyor olsa da, getiri artışını yavaşlatmıştır. Bununla birlikte, verimlilik artışında ihtiyaç duyulan 

hızlanma, doğal kaynakların bozulması, biyolojik çeşitliliğin kaybı ve anti mikrobiyallere dirençli olan sınır ötesi 

zararlılarla, bitki ve hayvan hastalıklarının yayılması ile engellenmektedir (FAO, 2017). Ayrıca, artan taleplerin mevcut 

tarım uygulamalarıyla karşılanması, doğal kaynaklar için daha yoğun bir rekabete, artan sera gazı emisyonlarına ve daha 

fazla ormansızlaşma ve arazi bozulmalarına yol açabilecektir (FAO, 2017). Dünya genelinde yaşanan nüfus artışı, 

kentleşme, tarım kesiminde çalışan nüfusun yaşlanması, küresel ekonomide ki büyüme, tarıma yapılan yatırımlar, gıda 

ticareti ve fiyatlar, doğal kaynakların bozulması ve yaşanan göçler sosyal organizasyon ve genel olarak sosyoekonomik 

kalkınma üzerinde önemli etkilere sahiptir. Özellikle kırsal alanlarda yaşlanma, ulusal ortalamalardan daha hızlı ilerleme 

eğilimindedir. Herkes için gıda güvenliğini sağlayabilecek sürdürülebilir kalkınma yolları planlanırken nüfus dinamikleri 

dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (FAO, 2017). İşletmecilik bazında bakıldığında, düşük ve düşük-orta gelirli 

ülkelerdeki tarım, beş hektardan az çiftliklerde yönetilen tüm tarım alanlarının sırasıyla dörtte üçü ve üçte ikisi olmak 

üzere küçük çiftliklerden oluşmaktadır (FAO, 2017). Birçok küçük ölçekli işletmeci, finansmana ve pazara erişimin 

olmaması, taşımacılık, kalite, izlenebilirlik ve belgelendirme standartlarına uyma nedeniyle entegre değer zincirlerine 

katılmak için mücadele etmektedir. Küresel tedarik zincirleri ve süpermarketler gibi büyük ölçekli dağıtım sistemlerine 

artan bir güven duyulmaktadır. 

The State of Food Insecurity (2015), 2014-16 yıllarında düşük ve orta gelirli ülkelerde yaklaşık 775 milyon insanın, bir 

yıllık bir süre boyunca günlük minimum diyet enerjisi gereksinimlerini karşılamak için yeterli gıda alamadığını tahmin 

etmiştir (FAO, 2017). 2005-2015 yılları arasında 1990-2005'e kıyasla daha fazla ilerleme kaydedilse de, yoksulluk kırsal 

alanlarda yoğunlaşmış durumda ve mevcut eğilimler 2030 yılına kadar açlığın ortadan kaldırılması hedefine 

ulaşılamayacağını göstermektedir. Ayrıca 2030 yılına kadar Dünya genelinde yaşanan açlığı giderebilmek için yıllık 265 

Milyar $’lık yatırım yapılması gerektiği vurgulanmıştır (FAO, 2017). Yüksek gelirli ülkelerde, Doğu Asya ve Pasifik'te (Çin 

dâhil), Güney Asya, Avrupa ve Orta Asya'da yatırım yönelimi oranı artarken, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Sahra altı Afrika, Latin

Amerika ve Karayipler’de düşmüştür (Şekil 1.)



2. İZLENEBİLİRLİK, ŞEFFAFLIK, GÜVENLİK

İnsanların en temel ihtiyaçlarından biri olan beslenme ve sağlıklı yaşam, gıda güvenliği temelinde mümkün olmaktadır. 

Gıda güvenliği, gıdanın kullanım amacına uygun olarak hazırlandığı ve tüketildiği anda da tüketicilere zarar vermediği 

anlamında kullanılan bir kavramdır. Ayrıca, gıdalarda meydana gelebilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü hasarı 

ortadan kaldırmak için alınan önlemlerin toplamını ifade etmekte ve güvenli (sağlıklı) yiyecekler, besin değerlerini 

kaybetmemiş fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikeler açısından temiz ve sağlam yiyecekler olarak da tanımlanabilmektedir 

(Erkmen, 2010). 

Günümüzde, gıda işleme ve tüketiciye sunma konusunda eski yaklaşımlar yerine, hem tüketicinin farkındalığını 

artırarak daha güvenli gıda üretmek, hem de ülkelerin gıda mevzuatlarının yeniden incelenerek tekrar sunulması gıda 

güvenliği için önemli bir konu haline gelmiştir. Son yıllarda meydana gelen gıda ile ilgili sağlık sorunları, ölümler ve 

potansiyel riskler tüketiciler arasında büyük güvensizlik yaratmış ve özellikle gelişmiş ülkelerde tüketicilerin gıda güvenliği 

ve kalitesine duyarlılığını artırmıştır. Bu gibi gıda güvenliği adına alınan önlemlerin ne kadar etkili olduğu sorgulanmaya 

başlamıştır. Konuyla ilgili olarak Avrupa Birliğinde, 2002 yılında “Avrupa Gıda Kanunu’’ (178/2002) ve ardından gıda 

güvenliği yönetmelikleri 2005 yılından itibaren yürürlüğe girmiştir (Yaralı, 2019). Türkiye’de Türk Standartları 

Enstitüsü’nün (TSE, 1954) kuruluşu, gıda güvenliği alanında ülkemizde yapılan önemli adımlardan biridir. ‘’Gıda güvenliği 

alanında gerçekleşen önemli gelişmeler arasında, 560 sayılı “Gıdaların Üretim, Tüketim ve Denetlenmesine Dair Kanun 

Hükmünde Kararname (1995)” ve bu kararname kapsamında çıkarılan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği (1997), Gıdaların 

Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Yönetmelik (1998) ve 2008 yılında hazırlanan Gıda Güvenliği ve Kalitesinin 

Denetimi ve Kontrolüne Dair Yönetmelik yer almaktadır.’’ 2000’li yıllardan sonra gıda güvenliği alanında yapılan çalışmalar 

hız kazanmış ve bunların yanı sıra, tüketicilerin gıda güvenliğine artan taleplerini çeşitli platformlarda dile getirmesi, 

hükümetlerin gıda güvenliği ve güvencesi üzerine politikalar hazırlamalarında etkili olmuşlardır (Anonim, 2020a). Dünya 

Sağlık Örgütünce her yıl dünya çapında 400 binden fazla insanın bozuk gıda tüketimi nedeniyle hayatını kaybetmiş olduğu 

bildirilmiştir. Yine yaklaşık her 10 kişiden biri senede en az bir kere bozuk ya da temiz olmayan sağlığa zararlı hale gelen 

gıdaların tüketimi nedeniyle hastalanmaktadır. Ayrıca “Küresel Gıda Güvenliği İndeksi 2015” sonuçlarına göre Türkiye, gıda 

güvenliğinde 109 ülke arasında 39. sırada yer almıştır (FAO, 2017). Büyük ekonomik kayıplara neden olan ve tüketicilerin 

güvenini aşındıran gıda tahribatındaki sürekli artış, üreticiler, araştırmacılar, hükümetler, tüketiciler ve diğer paydaşlar için 

önemli bir sorun haline gelmiştir. 

Güvenilirliği anlamak için gıda tedarik zincirinin izlenmesi ve doğrulanması, dünya genelinde gıda tedarik zincirindeki 

bozulmaların belirlenmesi ve ele alınması açısından kritik öneme sahiptir. İzlenebilirlik sorunlarını çözmenin ve şeffaflığı 

sağlamanın yolu blok zinciri teknolojisini kullanmaktan geçmektedir (Tripoli ve Schmidhuber, 2018). Dağıtık Defter 

Teknolojisi (DDT)’ne dayanan blok zinciri, tarımsal gıda endüstrisinde şeffaflığı ve izlenebilirliği sağlayarak tarımsal değer 

zincirlerindeki aracıları elimine ederek riskleri azaltma ve verimliliği artırma kabiliyetine sahiptir (Tripoli ve Schmidhuber, 

2018). Blok zincirinden önce var olan Dağıtık Defter Teknolojisi, kripto para birimleri için icat edilmiş, bir işlem veya kayıt 

veri tabanının konsensüsüne dayanan, katılımcıların merkezi bir koordinatör olmaksızın bir dizi paylaşılan veri ve onların 

geçerliliği üzerinde anlaşmaya vardıkları çok taraflı bir sistemdir (Davidson ve ark., 2016; Anonim, 2020b). Ek olarak, 

belirsizliği azaltarak ve piyasa oyuncuları arasında güveni sağlayarak, akıllı sözleşmeler oluşturularak küçük işletmeler ve 

KOBİ'ler için daha kapsamlı bir piyasa katılımında gerçek bir fırsat sunmaktadır. Tedarik zinciri aktörleri, tedarik 

zincirindeki her bir ürünün hareketini çiftlikte kullanılan tüm girdi ve uygulamaların yanı sıra (gübreler, yem, sulama, 

veterinerlik hizmetleri vb.) taşıma ve depolama koşullarına kadar belirleyebilmektedir. Bu teknolojinin diğer bir önemli 

yanı ise, ürün tedarik zincirindeki kayıtlı her ürün için, üretimden satışa dek uzanan yolculuktaki her hareketin 

izlenebilmesi ile süreç şeffaf olarak tüm tüketiciler tarafından gözlemlenebilmekte, riskler takip edilebilmekte ve problemli 

ürünlerin en kısa sürede tespit edilerek tüketimlerinin engellenmesi veya toplatılabilmesine olanak sağlamaktadır (Tripoli 

ve Schmidhuber, 2018). Ürün bilgilerinin blok zincirine kaydedilmesi ve bu bilgilerin değiştirilemez oluşu nedeniyle sahte 

gıda ve tağşişin önüne geçilmektedir. Tüketicinin blok zincire ulaşması, yapılacak akıllı telefon uygulamaları ile gerçek 

zamanlı olarak ilgili bilgiye sahip olabileceği QR kod ve Radyo Frekanslı Tanımlama (RFID) uygulamaları ile daha iyi bir 

satın alım gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Tedarik zincirleri, bulut bilişim, yapay zekâ ve nesnelerin interneti (IoT) gibi 

teknolojilerle dijitalleşse de, blok zinciri teknolojisi, verimliliği ve şeffaflığı arttırma konusunda en büyük potansi

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال