Gıda Güvenliği, İklim Krizi ve Rejeneratif Sistem üçlemesi


    Günümüzde artan sıcaklıklar, okyanusların ısınması ve asitlenmesi, şiddetli kuraklıklar ve orman yangınları, zamansız yoğun yağışlar ve asit yağmurları, eriyen buzullar ve yükselen deniz seviyeleri ve aşırı hava olaylarının artmasının gıda sistemlerimizde benzeri görülmemiş hasarlara yol açmaktadır. Artan sıcaklıklar gibi tek bir çevresel etken bile, dünyanın her yerinde aynı anda birden fazla gıda güvenliği tehlikesi üzerinde değişen derecelerde etkiye sahip olabilir ve bunun ardından halk sağlığı ve uluslararası ticaret üzerinde etkileri olabilir. Küresel etkiyi tamamen ölçebilmek yani büyük fotoğrafa bakmak oldukça zor olsa da  iklim değişikliğinin belirli gıda güvenliği tehlikeleri üzerindeki önemli etkiler netleşmiş durumda. Göz önünde bulundurulan gıda güvenliği tehlikeleri; gıda kaynaklı patojenler ve parazitler, zararlı alg patlamaları, pestisitler, mikotoksinler ve metil cıva ağırlıklı olmak üzere ağır metallerdir. 

 
     İklim değişikliğinin, gıda güvenliğini sağlayan tüm parametreler üzerindeki negatif baskısı gün geçtikçe artmaktadır. Küresel gıda sistemlerindeki değişiklikler ve gıda arzının artarak küreselleşmesi sonucu; dünyadaki farklı insan popülasyonlarınında da çeşitli gıda güvenliği tehlikelerine maruz kalacağı ve riskin de  gün geçtikçe artacağı  anlamına gelir. Bu durum, halk sağlığını, gıda güvenliğini, ulusal ekonomileri ve uluslararası ticareti de derinden etkilemektedir.


    Ayrıca, aynı anda farklı şekilde etkilenen bir kaç farklı gıda güvenliği tehlikelerinin de birbirleriyle etkileştiğini kabul etmek de önemlidir. Bu ilişkilerin kendileri iklimsel faktörlerden etkilenir. İklim değişikliğinin gıda sistemleri ve nihayetinde bizim beslenmemiz üzerindeki etkisinin kapsamını tam olarak anlamak için gıda güvenliği alanındaki karmaşık bağlantıların değerlendirilmesi oldukça önemlidir.


 Ancak bu, iklim değişikliğiyle ilişkili farklı çevresel faktörlerin çeşitli gıda güvenliği tehlikeleri üzerindeki karmaşık ilişkilerini inceleyen çalışmalarda yaşanan değişimin gerisinde kalmaktadır. 


    Gıda güvenliği konusu denilince ilk akla gelen konudur: "Gıda kaynaklı hastalıklar" Bunlardan en yaygın olanı da hastalık etmeni olan mikroorganizmalar yani patojenler mi? Peki bu hastalık etmenleri ve muhtemel riskler için her şey bildiğimiz gibi mi? Yoksa hikaye iklim nedeni ile değişiyor mu ?


 Sıcaklık, yağış ve diğer çevresel faktörlerdeki değişikliklerin, gıda kaynaklı patojenlerin ve parazitlerin coğrafi dağılımını ve kalıcılığını etkilemesi beklenmektedir. Örneğin; artan sıcaklıkları Salmonella spp. ve Campylobacter spp. Dünyanın farklı yerlerinde, farklı oranlarda etki gösteriyor iklim değişikliği. 
İklim değişikliği; kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini artırıyor ve bu da kolera gibi su kaynaklı hastalıkların salgın olasılığının artmasına yol açan sele yol açıyor. Öte yandan, uzun süreli kuraklıklar, belirli bir alanda suyun mevcudiyeti ve kullanımı üzerinde stres yaratarak, yeterli su eksikliğini telafi etmek için gıda güvenliğinin tehlikeye atılabileceği gıda işleme tesisleri gibi işletmeleri etkileyebilir. Ek olarak, çeşitli gıda ve su kaynaklı patojenler de, antimikrobiyallere karşı dirençli hale gelmektedir. Artan sıcaklıklar ile artan antimikrobiyal direnç oranları arasındaki potansiyel bir ilişkiye işaret etmektedir. 
İklim değişikliği, kıyı şeridinde ve göllerde kötüleşen alg patlamalarına yol açan koşulları kötüleştirerek küresel olarak su kalitesini de etkiliyor. Daha sık ve yoğun yağış ile birlikte aşırı
İklim değişikliğinin;  gıda kaynaklı patojenlerdeki türk çeşitlili ve parazitler, zararlı alglerde yaşanan tür  patlamaları, pestisitler, mikotoksinler ve metil, cıva ağırlıklı olmak üzere ağır metallerin oluşturduğu risklerdeki artış gibi gıda güvenliği risklerini arttırmakta olduğunu ortaya koymamız gerekli. .İklim değişikliğinin küresel gıda üretimi ve gıda güvenliği üzerindeki etkileri  bilinirken,; gıda güvenliği üzerindeki yıkıcı etkileri ise henüz yaygın olarak konuşulmamaktadır.
İklim değişikliği ve gıda güvenliği tehlikeleri arasındaki ilişkiyi fark etmek her zaman mesleki bir farkındalık ve araştırma gerektirdiğinden, yapılan araştırmaları derleyerek bu ve devamı niteliğinde bir kaç yazıyı kaleme alacağım. 
Zaten oldukça karmaşık olan bu senaryoda, iklim değişikliğinin getirdiği zorlukların anlaşılması ve ele alınması dolaylı etkilerininde hesaba katılması ile gerçek tablo ortaya çıkmaktadır.
Gerçekten de iklim değişikliği, bildiğimiz şekliyle gezegenimiz ve yaşam için büyük bir tehdit oluşturan karmaşık bir zorluktur. İklim değişikliğiyle ilgili yapılan birçok bilimsel çalışma ile birlikte ortaya çıkan küresel tehditler, belirsizlikler, nedenleri ve sonuçları ile birlikte  ele alınmaya başlandı.  Kanıtlar ise durumun vehametini açıkça ortaya sermekte...

Günümüzde artan sıcaklıklar, okyanusların ısınması ve asitlenmesi, şiddetli kuraklıklar ve orman yangınları, zamansız yaşanan yoğun yağışlar ve asit yağmurları, eriyen buzullar ve yükselen deniz seviyeleri ve aşırı hava olaylarının artmasının ardından gıda sistemlerinin geleceği konusunda benzeri görülmemiş hasarlara yol açtığını artık biliyoruz. Artan sıcaklıklar gibi tek bir çevresel etken bile, dünyanın her yerinde aynı anda birden fazla gıda güvenliği tehlikesi üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmakta. Değişen dereceler ise bu durumu arrtırmakta ve hızlandırmakta. 

Gıda güvenliği alanında yaşanan bu riskler   halk sağlığı ve paralelinde uluslararası ticaret üzerinde de olumsuz etkileri oluşturmaktadır.
 Küresel etkiyi ölçmek zor olsa da, bu yayında iklim değişikliğinin belirli gıda güvenliği tehlikeleri üzerindeki bazı etkilerini yakalama girişiminde bulunulmaktadır. 

Göz önünde bulundurulan gıda güvenliği tehlikeleri, gıda kaynaklı patojenler ve parazitler, zararlı alg patlamaları, pestisitler, mikotoksinler ve metil cıva ağırlıklı olmak üzere ağır metalleri belirgin olarak gözlemlenmektedir.
Gerçekten de iklim değişikliği, bildiğimiz şekliyle gezegenimiz ve yaşam için büyük bir tehdit oluşturan karmaşık bir zorluktur. Zamanla, iklim değişikliğiyle ilgili birçok bilimsel belirsizlikleri, nedenleri ve küresel sonuçları, kanıtları ele alan çalışmaların sayısı artarak devam etmekte.  ele alındı ve kanıtlar


Salmonella spp.   ve İklim değişikliği

    Salmonella enfeksiyonu ile sıcaklık arasındaki ilişkiye dair çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Birkaç Avrupa ülkesinde haftalık ortam sıcaklıklarında 1°C'lik bir artışı ile beraber salmonelloz görülen vakalarda yüzde 5 ila 10' luk bir artışa neden olduğu gözlemlenmiştir.  Amerika Birleşik Devletleri'nde ise salmonellozun hava olaylarıyla ilişkisine odaklanan bir araştırma, aşırı sıcaklık olaylarındaki her 1 birimlik artış için Salmonella enfeksiyonlarına ilişkin risklerde  yüzde 4,1'lik bir artış olduğunu tespit etti.  
   Salmonella, Enterobacteriaceae familyasına ait, çubuk şeklinde bir bakteridir. 2000 çeşit alt tipi vardır ve insanlarda hastalığa neden olan bir etmendir.. S. typhi   ve S. paratyphi  yalnızca insanlarda enterik ateş (tifo, paratifo) olarak tanımlanan ve beraberinde salgınlarla da seyredebilen hastalıklara neden olan türler kapsamındaki hastalık etmenleridir. Diğer türler ise salmonellanın alt tipleri olan non-tifoidal salmonellalar olarak adlandırılır. Bulaşma yolları ise; kontamine olan su ve gıda kaynaklıdır. Kontamine suların içilmesi, insan ve hayvan dışkısı yolu ile tekrar sulara karışabilme riski olan riskli bir patojendir. Hasta kümes hayvanları, Kirli gıdalar, et, yumurta, süt ve süt ürünleri , kontamine çiğ sebze ve meyve, baharat ve çerezler yoluyla  bulaşma olabilir.Doğru ısıl işlem görmemiş süt veya meyve suyu , çapraz bulaşma gidi durumlar risk oluşturabilir.
Bakteri hasta insanlardan diğer insanlara da bulaşabilir.



    
Salmonelloz riskinde yüzde 5,6'lık bir artış, aşırı yağış olaylarında 1 birimlik bir artışla ilişkilendirildi. Bu artışın yükünün kıyı toplulukları tarafından karşılanması bekleniyor  Etkili bir iklim değişikliği önlemi alınmazsa,  artan sıcaklıkların Avustralya'da 2030 yılına kadar Salmonella enfeksiyonlarının morbidite yükünde yaklaşık yüzde 50'lik bir artışa yol açacağı tahmin edilmektedir 

   
  

Campylobacter spp.   ve İklim değişikliği




İsrail'de, 1999-2010 döneminde, 27 °C'lik eşik sıcaklığın üzerinde 1 °C'lik bir artış, tüm yaş gruplarında C. jejuni enfeksiyonlarında yüzde 16,1 ve C. coli'de yüzde  18,8 artışa yol açtı (Rosenberg ve ark. ., 2018). 2055 yılına kadar Montreal, Kanada'nın ortalama sıcaklığında 4,5 °C'lik bir artış bekleniyor ve bunun Kampilobakteriyozis vakalarında yüzde 23'lük bir artışa yol açması bekleniyor, bu da yılda 4000'den fazla ek vakaya tekabül ediyor. İklim değişikliği, daha ılıman kışlar nedeniyle böceklerin daha uzun süre hayatta kalmasına ve Campylobacter taşıyan sinekler gibi vektörlerin coğrafi  aralığının genişlemesine neden oluyor Bunun kampilobakteriyozda bir artışa yol açması muhtemeldir. 

Rotavirüs ve İklim Değişikliği

        Rotavirüs insidansı genellikle daha soğuk ve daha kuru sıcaklıklarla ilişkilidir .2008'de yayınlanan bir meta-analize göre, tropik bölgelerde sıcaklıktaki her 1 °C'lik artış, rotavirüs ile ilişkili ishalli hastalık vakalarında yüzde 4 ila 10'luk bir azalma ile  ilişkilendirildi Bununla birlikte, aynı yıl yayınlanan başka bir çalışmada, sıcaklığın 29 °C eşiğinin üzerindeki her 1 °C artışı için, Bangladeş, Dhaka'da  rotavirüse bağlı diare vakalarında yüzde 40,2'lik bir artış gözlendiğini bulmuştur. 




    Bunlar birbirine zıt modeller olsa da, salgınların ciddiyeti değerlendirilirken nüfus yoğunluğu gibi diğer faktörler de dikkate alınmalıdır. Araştırmalar, rotavirüsün bulaşması için yoğun nüfuslu bir bölgenin, seyrek yerleşimli alanlara göre enfeksiyon yayılmasına daha duyarlı olduğunu göstermektedir Bu, tropik bölgelerdeki yoğun nüfuslu şehirleri, seyrek nüfuslu kırsal alanlara göre rotavirüs  enfeksiyonlarına karşı daha savunmasız hale getirir. 
Uygulanabilir olduğunda aşılar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinden kaynaklanan sağlık tehditlerini azaltmada önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, rotavirüs aşısının tanıtılması vakaların şiddetini azaltmada başarılı olmasına rağmen, öncelikle aşı gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak bulunmadığından, patojenin bulaşma oranlarını azaltmada bir etki göstermemektedir.


VIBRIO spp.   ve İklim değişikliği


    Vibrio spp.; deniz ve kıyı nehir ağzı habitatlarında yaşar ve daha yüksek sıcaklıklarla ilişkilendirilen patojenlerdir. Yapılan çalışmalarda, kolera oluşumu üzerinde dünyanın farklı bölgelerinde oluşan aşırı hava ve iklim olaylarının büyük etkisi olan El Nino Güney Salınımı (ENSO) olayları arasında bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur. İklim değişikliğinin El Nino türü hava olaylarının  sıklığını ve şiddetini ve etkilerini artırması beklenmektedir . 2017'de yayınlanan bir araştırmaya göre de, 2000 ile 2014 yılları arasında Doğu Afrika'da El Nino olayları sırasında kolera vakalarının sayısının 50.000 arttığını ortaya koymaktadır .Bangladeş'te ENSO'nun neden olduğu çevresel koşullardaki değişiklikler ile kolera salgınları arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir 



    Vibrio parahaemolyticus'un coğrafi ve mevsimsel aralıklarının Peru'ya genişlemesine ilişkin bir araştırma da, hastalığın ortaya çıkmasının El Niño koşullarının gelişiyle ilişkili olduğunu bulmuştur (Martinez-Urtaza ve diğerleri, 2010; Abanto ve diğerleri, 2020). Daha sıcak su sıcaklıkları, Amerika Birleşik Devletleri, Alaska'da V. parahaemolyticus salgınlarının ortaya çıkmasıyla da ilişkilidir V. cholerae'nin ayrıca yumuşak kaplumbağaları ve deniz balıklarını kolonize ettiği ve V. parahaemolyticus'un küresel olarak deniz ürünleri ile ilgili bakteriyel enfeksiyonların önde gelen bir nedeni olduğu bulunmuştur . Vibrio spp. Ayrıca kabuklu deniz hayvanlarında bulunabilen güçlü bir nörotoksin olan tetrodotoksin üretir İklim değişikliği deniz organizmalarının yaşam alanlarını ve dağılımını etkilediğinden, Vibrio spp. tarafından daha fazla salgına yol açabilir. Özellikle deniz ürünlerinin çiğ veya yarı pişmiş olarak tüketildiği ülkelerde durum daha risklidir.
    Orta ile yüksek enlemlerdeki bölgelerde bulunan patojenlerden Vibrio spp., kısmen iklim değişikliğinden kaynaklanmaktadır Tüm bunlara ek olarak, deniz ortamlarında, mikroplastikler gibi yaygın olarak ortaya çıkan kirleticiler “plastisferlerinin” bir parçası olarak Vibrio parahaemolyticus dahil su kaynaklı patojenleri içermektedir.  İklim değişikliğinin okyanus sirkülasyon modellerini değiştirmesiyle, bunun mikroplastiklerin deniz ortamındaki dağılımı ve potansiyel olarak patojenik bakterilerin yayılması üzerindeki etkileri henüz araştırılmamıştır 2016'da yayınlanan bir araştırma, Karayipler ve subtropikal Atlantik sularında Vibrio cholerae'nin hızlı büyümesinin (arka plan seviyelerine göre 30 kat artış) Sahra toz birikimi olaylarına tepki olarak gerçekleştiğini gösterdi. Bu, tozla ilişkili besinlere, özellikle de eksikliği Vibrio spp'nin büyümesi için sınırlayıcı bir faktör olabilen demire atfedilir.  Kuraklık koşulları ve toz emisyonları riskinde bir artışa işaret eden iklim değişikliği projeksiyonları ile bu, Vibrio ile ilişkili enfeksiyonlar düşünülürken dikkate alınması gereken bir başka çevresel faktör olabilir .Aeroplanktonik yetişkin sineklerin (chironomidler) Vibrio cholerae için hava kaynaklı vektörler olarak hareket edebileceği ve bakterileri iki su kütlesi arasında taşıyabileceği de öne sürülmüştür



    

 Afrika'daki ve Hindistan alt kıtasındaki üç kolera salgınını araştıran bir çalışmanın yazarları, baskın rüzgar yönü ile hastalığın yayılması arasında bir bağlantıya dikkat çekti ve bunun, rüzgarın aeroplanktonik sineklerin yayılmasına yardımcı olması nedeniyle olduğunu öne sürdü  .Vibrio spp. Ve plankton büyümesi Kopepodlar gibi belirli zooplanktonlar Vibrio cholerae için deniz rezervuarı görevi görür  Bu kitinli organizmalar, alg patlamalarının önemli otlayıcılarıdır (Bölüm 2.B). 1987 ve 1990 yılları arasında yapılan araştırmalara dayanarak Bangladeş'te V. cholerae O1 bolluğundaki ve kopepod popülasyonlarındaki artışlar arasında bir ilişki bulundu  Ek olarak, deniz yüzeyi sıcaklığındaki bir ısınma eğilimine göre artan Vibrio popülasyonları (insan patojenleri dahil) ile plankton büyümesi arasındaki bir ilişki, Sürekli Plankton Kaydediciden 
(CPR) alınan tarihi (1958-2011) verileri inceleyen bir çalışmada gösterilmiştir. Biyolojik izleme programı. Bu fenomenin bölgedeki Vibrio ile ilişkili hastalık vakaları üzerinde de etkisi olduğu gösterilmiştir (Vezzulli ve ark., 2016). CPR verilerine dayanarak, iklim değişikliğinin küresel okyanuslardaki zooplankton popülasyonlarının dağılımını değiştirmesinin muhtemel olduğu ve potansiyel olarak dünyadaki Vibrio enfeksiyonlarının prevalansını değiştirdiği belirlenmiştir (Brun ve diğerleri, 2019). Ek olarak, yağıştaki ENSO ile ilgili artışların nehir ve kıyı ekosistemlerine giren besin maddelerinin seviyesini artırması, daha fazla plankton büyümesini tetiklemesi ve bu da Vibrio popülasyonlarında bir artışı teşvik etmesi beklenmektedir (Harvell ve diğerleri, 1999).Vibrio spp bolluğu arasındaki ilişki. Ve kıyı alg patlamaları iyi belgelenmiştir (Epstein, 1993; Greenfield ve diğerleri, . V. cholera'nın, yessotoksinler üreten dinoflagellat Lingulodinium polyedra ('red tide') ile birlikte çoğaldığı gösterilmiştir (MourinoPerez, Worden ve Azam, 2003). 1989-2001 için vaka verilerini inceleyen bir araştırmaya göre, Çin, Hong Kong ÖİB'de Ciguatera zehirlenmesi vakaları V. cholerae enfeksiyonlarından önce geldi (Kwan, Cheung ve Kam, 2003). Alg büyümesi, fotosentez (çiçeklenme kaynaklı bazifikasyon) sırasında çözünmüş inorganik karbon alımı nedeniyle çevredeki sulardaki pH'ı artırma eğilimindedir (Flynn ve diğerleri, 2015). Yüksek su pH'ı ile kolera salgınlarının başlangıcı arasında pozitif bir ilişki olduğu 1960'larda gösterildi (Cockburn ve Cassanos, 1960). Vibrio cholerae'ye ek olarak, kıyı alg patlamaları, Pseudomonas ve Escherichia coli gibi diğer gram-negatif bakterilerle de ilişkilendirilmiştir (Epstein, 1993).

Gıda Parazitleri


Gıda kaynaklı parazitler, çiğ veya az pişmiş et, yabani av eti, balık veya kontamine taze, yapraklı yeşil sebzeler tüketerek bulaşabilir. FAO/WHO Mikrobiyolojik Risk Değerlendirmesi 
(JEMRA) Sekreterliği Ortak Uzman Toplantıları tarafından belirlenen gıda kaynaklı parazitlerin küresel sıralaması Şekil 3'te gösterilmektedir (FAO ve WHO, 2014). Daha yüksek sıcaklıklar ve değişen yağış düzenleri gibi iklim değişikliği ile ilişkili çevresel faktörlerin, rezervuar konakçılarının bolluğu ve göçü ile parazitlerin hayatta kalma ve bulaşma oranları üzerinde etkisi vardır (Short, Caminade ve Thomas, 2017). Birçok gıda kaynaklı parazitin, birden fazla konakçıyı kapsayan karmaşık yaşam döngüleri vardır ve parazitler, konaklar ve çevreleri arasında, hem konakların hem de parazitlerin iklim değişikliğine duyarlılığına göre azalması veya artması muhtemel dinamik ilişkiler vardır. Son araştırmalar, iklim değişikliğinin parazitlerin yeni konakçılara göç etmesine ve ekosistemleri istikrarsızlaştırmasına neden olabileceğini gösteriyor .Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yükselen aylık sıcaklıklar ile giardiasis hastalıkları arasında pozitif ilişkiler bildirilmiştir. Artan yağış ile kriptosporidium vakalarındaki artış arasında bir ilişki de Yeni Zelanda'da kaydedilmiştir (Britton ve diğerleri, 2010; Jagai ve diğerleri, 2009; Naumova ve diğerleri, 2007). Meksika'da yapılan bir araştırma, 2000 ile 2006 yılları arasında ülkenin 21 eyaletinde 0.6 °C'lik sıcaklık artışının toksoplazmoz vakalarının prevalansındaki artışla ilişkili olduğunu bulmuştur (Caballero-Ortega ve ark., 2012). Isınan okyanusların parazitlerin yeni bölgelere taşınmasında rol oynadığını öne süren çalışmalar var. Örneğin, Toxoplasma gondii, Norveç Arktik Svalbard takımadalarındaki kutup ayıları ve Arktik tilkisinde ve batı Kanada'daki beyaz balinalarda bulunmuştur (Iqbal ve diğerleri, 2018; Jensen ve diğerleri, 2009). Bunlar endişe kaynağı çünkü Inuit popülasyonu geçim için Arktik hayvanlarına bağlı. Trypanosoma cruzi'nin neden olduğu gıda kaynaklı Chagas hastalığı, yeni bir başka bulgudur 2000 ve 2010 yılları arasında Brezilya Amazon bölgelerinde kaydedilen Chagas hastalığı vakalarının yaklaşık yüzde 70'i gıda kaynaklıydı . İklim değişikliğine bağlı çevresel faktörler nedeniyle Triatoma vektörlerinin dağılımındaki değişikliklerin bir sonucu olarak bu tropikal hastalığın ılıman bölgelere yayılması öngörülmüştür (Nichols ve ark., 2018).Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda'nın çoğunda gıda kaynaklı Fasciola hepatica'nın neden olduğu artan enfeksiyon riski tahmin edilmektedir ve iklim değişikliğinin sıcaklık ve yağış üzerindeki etkileri nedeniyle 2050 yılına kadar Galler'de özellikle yüksek risk bulunmaktadır  Risk modellemesi, iklim değişikliğinin neden olduğu ısınma sıcaklıklarının, doğu Afrika'nın çoğunda (Ruanda, Burundi, doğu Zambiya, Uganda'nın çoğu) enfeksiyon riskinin yaklaşık yüzde 20 artmasıyla, suyla taşınan Schistosoma sp. tarafından enfeksiyonların coğrafi dağılımını etkileyebileceğini göstermektedir. 
Birleşik Tanzanya Cumhuriyeti ve güneybatı Kenya) önümüzdeki birkaç on yıl içinde Tersine, değişen yağış düzenleri de Afrika'nın belirli bölgelerinde daha sıcak ve daha kuru iklimlere yol açabilir ve bu da, bu tür enfeksiyonların bolluğunu azaltarak azaltacaktır.Ara konak, tatlı su salyangozları  Benzer değişikliklerÇevresel koşulların salyangozların yaşam alanlarında bir azalmaya neden olacağı tahmin edilmektedir.Kuzeydoğu Tayland'da gıda kaynaklı bir parazit olan Opisthorchis viverrini'yi iletin.Bu parazitlerden kaynaklanan enfeksiyonların yaygınlık oranlarını düşürmesi beklenmektedir.  İklim değişikliğinin sestodlar üzerindeki etkisine ilişkin bazı kanıtlar vardır. Çevresel faktörlerin bu nedenle Echinococcus granulosus ve E. multilocularis gıda kaynaklı bulaşmayı artırabileceğini düşündürmektedir. 

    Enfeksiyon ve teşhis, iklimsel etkenleri enfeksiyonlara bağlamayı zorlaştırıyor.Insanlar Bu bölüm hastalığa neden olan parazitleri vurgulasa da, besin ağları ve genel olarak ekosistem için hayati önem taşıyan bir dizi faydalı parazit olduğuna dikkat çekmek önemlidir. Örneğin, bazı parazitlerin hastalıkları kontrol etmede ve topraktaki besin maddelerini döngüye sokmada faydalı rolleri vardır. Carlson ve ortak yazarlar (2017), iklim değişikliğine bağlı habitat kaybının bir sonucu olarak tüm parazit türlerinin üçte birine kadar 2070 yılına kadar yok olabileceğini tahmin ettiler. Bunun küresel ekosistem için benzeri görülmemiş sonuçları olabilir 

Nurten Sırma
Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Çalışma Grubu









 


 


Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال