Gıda sistemleri, modern dünyada karşı karşıya olduğumuz en kritik konulardan biri haline geldi. İklim değişikliği ve gıda güvenliği arasındaki bağlantıyı anlamak ve bu alanda atılacak adımları belirlemek, hükümetlerin ve uluslararası topluluğun gündemindeki en öncelikli konulardan biri haline geldi.
Gıda sistemlerinin dönüşümü, hükümetlerin ve dünya liderlerinin ele alması gereken acil bir sorun olarak ön plana çıkıyor. BM Gıda Sistemleri Zirvesi'nin ardından COP 28, gıda sistemlerini dönüştürmek ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için önemli bir fırsat sunuyor. Ancak bu dönüşümün nasıl olacağı ve hangi adımların atılması gerektiği konusunda net politika önlemleri ortaya konması gerekiyor.
Bu dönüşümde öne çıkan üç temel politika önlemi, hasat sonrası kayıpların azaltılması, temel mahsullerin biyo-zenginleştirilmesinin ölçeğinin artırılması ve gıda güvenliğinin iyileştirilmesi. Bu adımların üzerine odaklanmak, gıda sistemlerini iklim değişikliği ile uyumlu hale getirirken aynı zamanda gıda güvenliğini ve beslenmeyi de güçlendirme potansiyeline sahip.
Hasat sonrası kayıpların azaltılması, depolama, böcek ve mantar öldürücüler gibi politika önlemleriyle birlikte değerli ürünlerin korunması ve üretimin kalitesini artırarak gelirleri yükseltiyor. Özellikle iklim değişikliği nedeniyle artan sıcaklık ve zararlı böceklerin etkisiyle meyve ve sebze üretimi daha fazla hassasiyet gerektiriyor. Bu bağlamda, yüksek değerli mahsullerin hasat sonrası kayıplarının azaltılması, gıda güvenliği ve beslenme açısından önemli bir adım olacak.
Temel mahsullerin biyo-zenginleştirilmesi de bir diğer kritik adım olarak öne çıkıyor. Bu yöntemle, besin içeriği iyileştirilen mahsuller, özellikle demir, çinko ve A vitamini gibi besin maddelerinin arttırılmasıyla beslenme açısından önemli bir rol oynuyor. Ancak bu alanda, tohumların kıtlığı ve mevcut programları destekleyecek mali kaynakların yetersizliği gibi zorluklarla karşılaşılıyor. Bu nedenle, bu alandaki çabaların artırılması ve desteklenmesi gerekiyor.
Gıda güvenliğinin iyileştirilmesi de dönüşümün temel taşlarından biri. Özellikle iklim değişikliğinin artan küfler ve altyapı hasarı gibi etkileriyle gıda güvenliği sorunlarının daha da kötüleşeceği öngörülüyor. Bu noktada, gıda güvenliği standartlarının geliştirilmesi, benimsenmesi ve uygulanması için uluslararası ve bölgesel çabaların desteklenmesi gerekiyor.
COP - Conference of the Parties (Tarafların Konferansı) - adı altında toplanan liderler, 1992'de imzalanan iklim değişikliği anlaşmasının ardından bu yıl 28. kez bir araya geliyor. Bu seferki odak noktası, gıda ve tarımın iklim değişikliği üzerindeki etkileri ve bu sektörlerin nasıl daha sürdürülebilir hale getirilebileceği.
Ancak, konferansın düzenlendiği mekan olan Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) önde gelen petrol üreticilerinden biri olması, bazı tartışmaları da beraberinde getiriyor. Ev sahibi ülkenin enerji politikaları ile tarım ve gıda sektörünün sürdürülebilirliği arasındaki denge, ciddi bir soru işareti olarak gündemde duruyor. COP 28, gıda sistemlerinin dönüşümüne yönelik siyasi iradeyi artırma ve bu iradeyi somut eylemlere dönüştürme fırsatı sunuyor. Özellikle gıda sistemlerinin dönüşümü, küresel ısınmanın etkilerini azaltma ve iklim etkilerine karşı dirençli hale getirme açısından kritik bir öneme sahip.
Bu bağlamda, COP 28'den beklenen, gıda sistemlerinin dönüşümüne yönelik net politika önlemlerinin belirlenmesi ve bu önlemlerin uygulanabilirlik ve takip mekanizmalarının oluşturulmasıdır. Ancak zamanın daraldığı ve risklerin yüksek olduğu bir dönemde bu adımların atılması, küresel işbirliğinin ve hızlı eylemin önemini vurguluyor.Dünya liderleri, Dubai'nin ışıltılı atmosferinde toplanıyor ve gündem, küresel iklim krizini ele almak için belirlenmiş durumda. Ancak bu seferki tartışmalar, sadece çevresel kaygılarla sınırlı değil. Gıda ve tarım, COP28'in merkezindeki öncelikli konulardan biri olarak karşımıza çıkıyor ve bu ajandanın nasıl ilerleyeceği, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede gerçek bir oyun değiştirici mi olacak, yoksa masada unutulup gidecek bir tartışma mı olacak, merak konusu.
Özellikle, konferansın başkanlığını yapan Sultan Ahmet El Cebir'in hem petrol şirketi hem de yenilenebilir enerji şirketinin başında olması, bu dengenin nasıl kurulacağına dair daha fazla merak uyandırıyor. Fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçiş sürecinde, gıda ve tarım sektörlerinin nasıl bir role sahip olacağı, COP28'in kilit konularından biri olarak öne çıkıyor.
COP28'in ana hedeflerinden biri, Paris Anlaşması'nda belirtilen 1,5 derece hedefini güçlendirmek. Ancak bu hedefe ulaşmak için yalnızca enerji sektöründe değil, gıda ve tarım gibi sektörlerde de ciddi adımlar atılması gerekiyor. İklim dostu tarım uygulamaları, sürdürülebilir gıda üretimi ve dağıtımı gibi konuların zirvenin ana gündem maddelerinden biri olması bekleniyor.
Ancak, bu iddialı hedeflerin gerçekleşmesi için finansal kaynaklar ve uluslararası iş birliği de hayati önem taşıyor. Geçmişte söz verilen ancak gerçekleştirilemeyen maddi desteklerin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarımsal dönüşüm ve sürdürülebilirlik için nasıl kullanılacağı, COP28'in en büyük testlerinden birini oluşturacak.
Sonuç olarak, COP28'in gıda ve tarım ajandası, sadece masada yer alan bir tartışma olmamalı. İklim değişikliğiyle mücadelede tarım ve gıda sektörlerinin nasıl birer çözüm olabileceği, bu konferansın gerçek başarı kriterlerinden biri olacak. Eğer COP28, sadece sözlerle değil, eylemlerle de bu alanlarda somut adımlar atılmasına olanak tanırsa, küresel iklim krizinin hafifletilmesinde gerçek bir kilometre taşı olabilir. Ancak unutulmamalı ki, bu başarı ancak uluslararası iş birliği ve kararlı eylemlerle mümkün olacak.
nurtensirma@gidavegelecek.com